Şu sıralar etnik pazarlamayla ilgili bazı yazıları takip ediyorum. Bu konu oldukça ilgilimi çekti ve bu konuyla ilgili yazılmış eski yazıları da okudum. Yazıların hemen hepsinde etnik pazarlamanın nimetlerinden ve işe yararlığından bahsedilmiş. Fakat iş Türkiye’de etnik pazarlamaya gelince konunun üzerinden yumuşak bir geçiş yapılmış. İtiraf etmek gerekirse ben de biraz tereddüt ettim bu yazıyı yazmakta. Bu çekincemin sebebi yazı kabiliyetimdeki kişisel yetersizliklerden ötürü yanlış anlaşılmak ve insanlara yanlış şeyleri anlatmak ihtimaliydi. Bir de kişisel olarak, pazarlamayı hesaba katmadan, “acaba gerçekten bunu istiyor muyum?” sorusuna cevap bulamamam. (Bu arada, pazarlamayı hesaba katmadan hesap yapılamayacağını, pazarlamanın “=” demek olduğunu, onsuz denklem olmayacağını biliyorum ama daha güzel bir cümle kuramadım işte.) Etnik pazarlama gerçekten iki ucu keskin bir bıçak. Bir tarafta pazarlama, bir tarafta siyaset. Evet, siyasete bulaşmadan bu işin pazarlamasını yapmak maalesef ülkemde çoook zor. İnsanın aklına bir sürü soru işareti geliyor. Bilim de bu sorulardan yola çıktığına göre bu konuyla ilgili sorularımız ve bu sorulara cevaplarımız ne olabilir ona bakalım:
Etnik pazarlamadan ne anlıyoruz?
Etnik pazarlama deyince akla bir ülkede yaşayan ve o ülkede azınlık statüsünde olan topluluklara yönelik pazarlama anlaşılıyor. Malum tanım deyince barındırdığı bütün özellikleri anlatmalı, barındırmadıklarını da içine katmamalı. Tanım, bize tanımladığını tanıtmakla beraber aynı zamanda hemen bir sınır çizmiş, etrafını çitle çevirmiş oluyor. Bu da bir taraftan bizim o şeyi tanımamızı sağlıyor, bir taraftan zihnimizde çizdiği sınırlarla tanımı yapılan mefhumu genişletmemize engel oluyor. Etnik pazarlama da bu tanım psikolojisine kurban gitmiş durumda. Etnik pazarlamayı, ülkedeki etnik grupların kendine ait değerlerini, geleneklerini, kendilerine has ürün ve hizmetlerini tüm insanlara pazarlaması olarak anlasak ne olur acaba? Etnik pazarlamaya halel getirmiş olur muyuz, yoksa buna başka bir isim mi bulmak gerekli? Etnik pazarlamanın nefes almasını sağlamak için tanımda açılması gereken bir gedik de “azınlık” kelimesi üzerindedir. Etnik pazarlama uygulamak için illa ki etnik bir azınlık olmasa ne olur? Bizim içimizden, bizden ama genelden farklı olan kesimler üzerine dursak?
Türkiye’de etnik pazarlama gerekli mi?
Bu konuda fikir beyan eden birçok kişiye ve uzmana göre daha zamanı değil veya gerekli değil. Gerekçe, Türkiye’de azınlıkların zaten çok az olması ve kendilerine has bir pazarlama için yeterince pazar oluşturamamaları. Kimisine göre de zamanı gelmiştir ve bu işe Kürtler ve Kürtçe’den başlamak lazımdır. Çünkü Türkçe’den sonra ülkede en fazla konuşulan dil Kürtçedir. Bazen bir kişi bile, bir firma bile bizim için pazar olabilir. Bu yüzden bu sayıların azlığı sadece pazarın dar olduğunu gösterir, yapılamayacağını değil. Bence etnik pazarlama gerekli değil, ama yapılabilir, neden olmasın ki?
Türkiye’de etnik pazarlama hangi alanlarda yapılabilir?
Şu anda en müsait sektör müzik endüstrisi. Etnik müzik yaparak ve ülkemizde konuşulan dillerin, yaşanan kültürlerin kendine özgü müziğini yaparak etnik pazarlamanın adımları atılabilir. Bunun yanı sıra kültürel farklılıklar pazarlanmaya en müsait olgular. Şöyle ki; ülkemizin neresine giderseniz gidin yöresel olarak bir çok konuda farklılık görebilirsiniz. Etnik pazarlamaya yumuşak geçişte kullanılabilecek ikinci unsur da bu kültürlerdir.
Etnik pazarlama hangi sonuçları doğurur?
Etnik pazarlama Türkiye’deki kültürel farklılıkları ortaya koymak için güzel bir fırsat. Fakat burada “etnik” yerine “kültürel” kelimesini kullanmamızdan da anlaşılıyor ki bu farklılıklar öyle çok kesin değil ve büyük etnik farklılıklara dayanmıyor. Bugün Londra’da sokağa çıktığınızda gördüğünüz insanlardan çoğu orijinal İngiliz değil (geçen gün kendisinin inatla gerçek İngiliz olduğunu söyleyen siyahi bir hanımla konuşmak zorunda kaldım). Dünyanın her yerinden insana rastlayabiliyorsunuz. Fakat ülkemizde bu çeşitlilik yok ve ülkemizde kimse azınlık değil ki onlara etnik kökeni farklı muamelesi yapalım. Bu yüzden etnik pazarlamanın Amerika ve Avrupa’daki etkilerini Türkiye’de beklemek yanlış olur. Pazarlama açısından daha küçük ama siyasi ve toplumsal açıdan daha büyük sonuçlara açık olmalıyız.
Suiistimale çok müsait bir alan etnik pazarlama. Bunu yapanların bu işte hiçbir siyasi amaçları olmadığını kampanyanın içerisinde çok iyi ifade etmeleri ve başkalarının da bunu kullanamaması için her türlü tedbiri almaları gerekir.
Sonuç olarak çok ciddi ve dikkatli ele alınması gereken bir konu. Suya sabuna dokunmadan, yavaş yavaş bir kenarından başlanabilir etnik pazarlamaya. Yine de diyorum ya: “bunu yazdım amaaa, hadi hayırlısı!..”.
Etnik pazarlamadan ne anlıyoruz?
Etnik pazarlama deyince akla bir ülkede yaşayan ve o ülkede azınlık statüsünde olan topluluklara yönelik pazarlama anlaşılıyor. Malum tanım deyince barındırdığı bütün özellikleri anlatmalı, barındırmadıklarını da içine katmamalı. Tanım, bize tanımladığını tanıtmakla beraber aynı zamanda hemen bir sınır çizmiş, etrafını çitle çevirmiş oluyor. Bu da bir taraftan bizim o şeyi tanımamızı sağlıyor, bir taraftan zihnimizde çizdiği sınırlarla tanımı yapılan mefhumu genişletmemize engel oluyor. Etnik pazarlama da bu tanım psikolojisine kurban gitmiş durumda. Etnik pazarlamayı, ülkedeki etnik grupların kendine ait değerlerini, geleneklerini, kendilerine has ürün ve hizmetlerini tüm insanlara pazarlaması olarak anlasak ne olur acaba? Etnik pazarlamaya halel getirmiş olur muyuz, yoksa buna başka bir isim mi bulmak gerekli? Etnik pazarlamanın nefes almasını sağlamak için tanımda açılması gereken bir gedik de “azınlık” kelimesi üzerindedir. Etnik pazarlama uygulamak için illa ki etnik bir azınlık olmasa ne olur? Bizim içimizden, bizden ama genelden farklı olan kesimler üzerine dursak?
Türkiye’de etnik pazarlama gerekli mi?
Bu konuda fikir beyan eden birçok kişiye ve uzmana göre daha zamanı değil veya gerekli değil. Gerekçe, Türkiye’de azınlıkların zaten çok az olması ve kendilerine has bir pazarlama için yeterince pazar oluşturamamaları. Kimisine göre de zamanı gelmiştir ve bu işe Kürtler ve Kürtçe’den başlamak lazımdır. Çünkü Türkçe’den sonra ülkede en fazla konuşulan dil Kürtçedir. Bazen bir kişi bile, bir firma bile bizim için pazar olabilir. Bu yüzden bu sayıların azlığı sadece pazarın dar olduğunu gösterir, yapılamayacağını değil. Bence etnik pazarlama gerekli değil, ama yapılabilir, neden olmasın ki?
Türkiye’de etnik pazarlama hangi alanlarda yapılabilir?
Şu anda en müsait sektör müzik endüstrisi. Etnik müzik yaparak ve ülkemizde konuşulan dillerin, yaşanan kültürlerin kendine özgü müziğini yaparak etnik pazarlamanın adımları atılabilir. Bunun yanı sıra kültürel farklılıklar pazarlanmaya en müsait olgular. Şöyle ki; ülkemizin neresine giderseniz gidin yöresel olarak bir çok konuda farklılık görebilirsiniz. Etnik pazarlamaya yumuşak geçişte kullanılabilecek ikinci unsur da bu kültürlerdir.
Etnik pazarlama hangi sonuçları doğurur?
Etnik pazarlama Türkiye’deki kültürel farklılıkları ortaya koymak için güzel bir fırsat. Fakat burada “etnik” yerine “kültürel” kelimesini kullanmamızdan da anlaşılıyor ki bu farklılıklar öyle çok kesin değil ve büyük etnik farklılıklara dayanmıyor. Bugün Londra’da sokağa çıktığınızda gördüğünüz insanlardan çoğu orijinal İngiliz değil (geçen gün kendisinin inatla gerçek İngiliz olduğunu söyleyen siyahi bir hanımla konuşmak zorunda kaldım). Dünyanın her yerinden insana rastlayabiliyorsunuz. Fakat ülkemizde bu çeşitlilik yok ve ülkemizde kimse azınlık değil ki onlara etnik kökeni farklı muamelesi yapalım. Bu yüzden etnik pazarlamanın Amerika ve Avrupa’daki etkilerini Türkiye’de beklemek yanlış olur. Pazarlama açısından daha küçük ama siyasi ve toplumsal açıdan daha büyük sonuçlara açık olmalıyız.
Suiistimale çok müsait bir alan etnik pazarlama. Bunu yapanların bu işte hiçbir siyasi amaçları olmadığını kampanyanın içerisinde çok iyi ifade etmeleri ve başkalarının da bunu kullanamaması için her türlü tedbiri almaları gerekir.
Sonuç olarak çok ciddi ve dikkatli ele alınması gereken bir konu. Suya sabuna dokunmadan, yavaş yavaş bir kenarından başlanabilir etnik pazarlamaya. Yine de diyorum ya: “bunu yazdım amaaa, hadi hayırlısı!..”.
1 comment:
Ben de Türkiye'de etnik pazarlama için doğru zaman olmadığını düşünüyorum. Şu an için yapılmaya çalışılsa bile çeşitli engelleyici unsurlarla karşılaşılabileceğini düşünüyorum. Ancak benim gerekçelerim, yazıda belirtilenlerle aynı doğrultuda değil. Yazıda, bu konuda fikir beyan eden çeşitli uzmanların, Türkiye'de etnik pazarlama yapmaya imkan sağlayacak kadar azınlık bulunmadığı ve bu yüzden yeterli pazar oluşmadığı gerekçesiyle etnik pazarlamanın gereksiz olduğunu savundukları söylenmiş.
Almanya'daki etnik gruplarda en çok dikkati çekenler sayıları 3.3 milyonu bulan Rus asıllılar ve sayıları 3 milyona yaklaşan Türkler. Bu iki etnik grup da mal ve hizmet sektörlerinde bir çok şirketin özellikle Türkçe ve Rusçayı kullanarak gerçekleştirdikleri etnik pazarlama yöntemleriyle karşı karşıya kalıyorlar. Öyle ki, Almanyadaki Rusların yıllık harcama kapasiteleri 37 milyar Avro olarak tahmin ediliyor. Bu durum da doğal olarak Alman şirketleri fazlasıyla cezbediyor ve çok rekabetçi olarak kabul edebileceğimiz Alman pazarında alternatif bir pazar olarak Alman şirketlerin karşısına çıkıyor. Bu örnekten şu sonuca varmak istedim aslında; Türkiye'de azınlık olarak kabul edeceğimiz Kürtler (bazıları hala Kürtleri öyle kabul etmemek için çaba harcıyorlar) az önce bahsettiğim "Almanya'daki Türklerden veya Ruslardan" kesinlikle daha az sayıda değiller. Almanya'da başarıyla uygulanan etnik pazarlama yöntemleri, aynı şartlar Türkiye'de mevcut olsaydı pek tabiki Kürtler için de uygulanabilir ve yeni bir pazar oluşmuş olurdu. Türkiye'de etnik pazarlamanın uygulanamayacak olmasının sebebi yeterli azınlığın bulunmayışı olsaydı Almanya bu alanda yeni pazarlar yaratamazdı. O yüzden, bahsedilen gerekçelerin yerinde gerekçeler olmadığını düşünüyorum.
Peki neden Türkiye'de yok? Bu bence 2 sebepten ötürü böyle. Birincisi ve baskın bir şekilde en önemlisi, yıllardan beri Türkiye'deki azınlıkların kendilerini istedikleri yönde tanımlamamaları için devlet politikaları ile baskı altına alınmaları. Bu politikalar, etnik pazarlama yapmak isteyecek şirketleri ister istemez olumsuz yönde etkileyecek ve bu yöntemlere başvurmaktan siyasi risklerden ötürü uzak duracaklar. Diyelim ki herhangi bir banka (devletin sahip olduğu bankalardan bahsetmiyorum tabi ki:)) Kürtleri kendi hizmetlerinden yararlanmalarına teşvik etmek için Kürtçe afişler bastırıp Kürt nüfusun daha çok yaşadığı illerde billboard'larda uygulayacak. 2008 yılındayız ve bunun Türkiye'de denenebilir birşey olmadığını çok iyi biliyoruz. O yeni pazarlar üretmeye çalışan talihsiz banka, yeni kampanyasıyla sağlayacağı getirilerin kat kat fazlasını davalarla kaybedebilir. Bu yönüyle, Almanya'da "Bankamiz" sloganıyla Türk müşterilerine hizmet sunan bankalardan çok farklı noktalarda olduğumuzu söyleyebiliriz. İkinci sebep de azınlıkların yaşadığı bölgelerdeki ekonomik gelişmişliğin yeterli seviyede olmaması. Kabul etmemiz gerekir ki Türkiye’de en büyük azınlık olarak göstereceğimiz Kürtlerin yaşadığı bölgeler ciddi gelişmişlik sorunlarıyla karşı karşıya. Bu sorun zaman içerisinde çözüme kavuşmadıkça ciddi bir sermayenin karşımızda olduğunu söylemek ve yeni pazarlar üretmek çok güç olacak.
Meramımı bu kadar uzun ve sıkıcı anlatmak istemezdim. :)
Post a Comment