Bu
dünyada hepimiz bir şekilde satışçıyız. Hepimizin bir ürün veya hizmeti var ve
onu satmaya çalışıyoruz. Satılan ürünün, hizmetin veya karşılığının illa ki
ticari bir meta, para veya ekonomik bir değer olması da gerekmiyor satışçı
olmak için. Bilgi, fikir, sevgi, bunların hepsi bir şekilde satılıyor.
İnsan
beyni zorlandıkça ve kullanıldıkça daha da açılıyor ve pratik hale geliyor. “Türk
işi” dediğimiz bir çok hareket aslında bir sıkıntı karşısında çözüm aramaktan
kaynaklanan pratik zeka ürünleri. Herhangi bir engel yoksa, o engeli aşmak için
çözüm üretmeye de gerek kalmıyor. Bu yüzden bilim ve sanat, genelde sıkıntılı
ortamlarda, engelleri aşmak için ortaya çıkıyor.
Bir
ürün veya hizmet almak için yaptığımız her görüşmede ilk önce biraz gerginlik hissediyoruz.
Bizlere verilecek bilginin doğruluğu hakkındaki şüphelerimiz bizi bir dedektif
gibi her bir ayrıntının üzerine gitmeye zorluyor. Bu yüzden de bir dedektif
şüpheciliğini üzerimizden atamıyoruz. Daha önceki tecrübeler, eş dost
deneyimleri, hepsi bizde satışçılara karşı bir önyargı, belki de artık bir
yargı, oluşturuyor. Satışçının her bir hamlesine karşı, sanki satranç oynar
gibi, biz de bir hamle geliştiriyoruz. Satışçı malını öven bir cümle kuruyor,
biz hemen oradan bir açıklama istiyoruz. Çünkü malesef bir çok satışçı
kelimelerin esnekliğinden ve anlam genişliğinden yararlanma konusunda ileri
derecede bir dil uzmanı olmuş. Müşteri de sürekli kendisini yeni sorularla
garanti altına almak istiyor, gardını hiç indirmiyor.
Satışçı
dikkatimizi çekecek, bize fayda sağlayacak unsurları ön plana çıkartıyor: “%70
indirim!”. Doğru, ama mağazadaki yüzlerce çeşit ürünün sadece üçünde geçerli. “Şu
kadardan başlayan fiyatlarla”. Doğru, o kadardan başlıyor ama o üründen bir
tane kaldı, o da vitrindeki mankenin üzerinde. Alıcı her seferinde bünyesine bu
taktiklerden birisini ekliyor. İkinci kez bu taktiğe karşı bağışıklık kazanmış
oluyor.
Hepimiz
bir satışçıyız demiştik ya! Her ne satıyorsak satalım; bilgi, fikir, ürün,
hizmet, sevgi ve daha bir çok şey. İster öğretmen olalım ders anlatan, ister
bir ürün satışçısı, isterse de ilan-ı aşk eden bir sevgili. İnandırıcılık
özelliğimizi kaybetmememiz, karşımızdaki alıcıyı rahat hissettirmemiz için
mesajı oldukça net, sade ve güvenilir bir şekilde vermemiz gerekir. Tabii,
alıcı bize gelmeden önce bizimle ilgili çeşitli kaynaklardan bilgi edinmiş
olacaktır. Daha önce iletişimde olduğumuz bu alıcılara ne kadar güven vermiş ve
ne kadar dürüst olabilmişsek, net ve sade bilgiyi iletebilmişsek, karşımızdaki
alıcı kendisini o kadar rahat hissedecektir. Kişisel ve iş hayatımızda
girdiğimiz her iletişimin bizim için oluşturulan yargılar binasında bir tuğla
olduğunu unutmamamız gerek.
Sevgili Satışcılar,
İnsanların
zekasını geliştirmeye yardımcı olmanız güzel. Fakat bunun için farklı
çalışmalar yapsanız da size gelen insanlar ne dediğinizi net bir şekilde anlasa
fena olmaz mı? Eğer daha az cümle ile daha çok satış yapmak istiyorsanız
karmaşık mesajlar ve altyazılar yerine net, doğru ve sade bilgiyi tercih edin.
İyi
satışlar...
Bu yazı 31 Ağustos 2012 tarihinde www.eurovizyon.co.uk internet sitesinde yayınlanmıştır.
No comments:
Post a Comment