Saturday 26 April 2008

Bu Ülkenin Pazarlama Departmanı İyi Çalışıyor

Hangi ülke sorusunun cevabı Türkiye değil malesef, İngiltere. İkinci malesef de şu ki Türkiye’min bir pazarlama departmanı da yok. Gerçi pazarlama departmanı adı altında İngiltere’nin de bir bölümü yok. O zaman bu kadar pazarlamayı kim yapıyor? Cevap, “yetkili resmi organların hepsi” olacak. Buradan da anlıyorum ki pazarlama sadece bir departmanın işi değilmiş, tüm bir organizasyonun işiymiş. İngiltere de ülke olarak devletin her birimine pazarlamayı iyice sindirmiş. Ülkenin pazarlamacıları işini yapmış ve herkese farkında olarak veya olmayarak pazarlama yapmayı öğretmiş, aşılaşmış. Ben bu kanaate nereden vardığımı söyliyeyim. Şu memlekete geldiğimden beri her yerde pazarlama görmeye başladım. Konu dağılacak ama araya bir fıkra sıkıştırmak istiyorum:
Delinin birisine doktor çeşitli resimler gösteriyormuş ve ne anlam ifade ettiğini soruyormuş. Deli resimdekilerin hepsinin kadın olduğunu söylemiş. Doktor, “beyefendi siz rahatsızsınız, herşeyi kadın olarak görüyorsunuz” demiş. Deli buna sinirlenmiş ve “asıl siz rahatsızsınız, bana hep kadın resimleri gösteriyorsunuz” demiş.

Umarım derdimi biraz anlatabilmişimdir. Herkes bana pazarlama resimleri gösteriyor bu ülkede. Şimdi bunları sizlere çeşitli pazarlama tipleri başlıkları altında aktarmaya çalışacağım:
Kamusal Pazarlama: Bu terime çok yerde rastlamadım. Aslında genelde kamuya yönelik pazarlama anlamında kullanılıyor bu terim. Belki bunun yerine “resmi pazarlama” terimini de kullanabilirdim. İyisi mi ben ne anlatmak istediğimi yazıyım, belki pazarlama hocalarımızdan veya bilenlerimizden birisinin okuması ve yorumlarıyla bu yazı şereflenir, ben de doğrusunu öğrenirim bu şekilde. İngilizce olarak bunu en iyi “governmental marketing” olarak ifade edebiliriz sanırım. Burada kastettiğim şu kısaca: İngiltere sistematik ve bilinçli olarak stratejik bir pazarlama planı uygulamaktadır. Aşağıda da belirtmeye çalışacağım tüm pazarlama tiplerini devlet ve resmi idare olarak direkt veya dolaylı uyguladığı için özde bir kamusal pazarlama yapıldığını düşünüyorum.
Turizm Pazarlaması: Ülkenin her turistik mekanı sadece tarihi olgu olarak değil, bariz bir şekilde bir pazarlama sibi olarak görülüyor. En meşhur ve bilinen Piccadilly Circus[1] ile oradaki Eros heykelinin ele alalım. Bakıldığında Taksim Meydanı’nın eline su bile dökemeyen bu yere günde binlerce turist akın ediyor. Tarihi özelliğini kabul ediyoruz ama insanlar onun tarihini bile bilmiyorlar. Bir fotoğraf çektirip gidiyorlar. Ama filmlerin her Londra sahnesinde görebileceğimiz bu meydan ve ışıklı tabelalar sayesinde meydanda hiç yabancılık çekmiyoruz. Böylece aslında İstanbul’umun yanından geçemeyecek bir şehir olan Londra, İstanbul’dan kat kat fazla turist çekiyor.
Gelenek Pazarlaması: “Bu İngilizler geleneklerine çok düşkünler!”. Muhabbetin İngilizlerden açıldığı her ortamda mutlaka söylenen bu söz artık benim kulağımdan beynime geçerken “Bu İngilizler geleneklerini pazarlamaya çok düşkünler!” şekline dönüşüyor. Çift katlı otobüsler, kırmızı posta kutusu, telefon kulübeleri, taksiler ve daha birçok nesne. Bunların herhangi birisini duyunca aklımıza direkt İngiltere geliyor. Peki bunlar gelenekçilikten mi, pazarlamadan mı değiştirilmiyor? Benim cevabım belli. Belli sürelerle klasik taksilerin ihaleleri otomobil firmalarına veriliyor ve klasik şeklin dışında bir taksi şehirde çalıştırılmıyor (Bu arada oldukça konforlu taksiler). Mimari dokuya dokunulmuyor. Klasik İngiliz mimarisi dışında bina yapmanız çok zor. Yaptığınız bina, yaptığınız bölgenin mimari dokusuna uygun olmak zorunda, yoksa ruhsat alamıyorsunuz. Bu yüzdendir ki yepyeni binaların bile yanından geçerken tarihin içinde hissediyor insan kendini. Gerçi benim pazarlama ile alakasını kuramadığım ve bana saçma gelen bir sürü gelenekleri de var, belki onları ileriki zamanlarda anlatma fırsatımız olur.
Deneyim Pazarlaması: Bu terimi de iki türlü düşünmek mümkün. Birincisine deneyimli organizasyon veya kişilerin bu deneyimleriyle veya deneyimlerini pazarlaması diyebiliriz. İkincisi ise -ki bizim burada bahsedeceğimiz budur- kişilere deneyim kazandırarak pazarlama planlarının uygulanmasıdır. Diğer pazarlama türleriyle beraber çok güzel bir takım oluşturuyor deneyim pazarlaması. Bunu müzelerde ve tarihi mekânlarda çok güzel uygulamışlar. Hidrolik sistemle açılıp kapanan Tower Bridge’e[2] gidiyorsunuz, köprünün içini ve çalışma sistemini geziyorsunuz. Çıkışta kendinizi yükseltip indirebileceğiniz eğlenceli, hidrolik sistemle çalışan bir sandalyeye oturuyorsunuz. Tower of London[3] ismiyle maruf bir saraya gidiyoruz (kale desem kale değil, kule desem kule değil, iyisi mi saray diyeyim ben). Sarayda zamanın behrinde ufacık prensleri hapsetmişler (bu konuya da ileride değinmezsem çatlarım). Orada size elektronik aletlerle prenslerle ilgili çeşitli oyunlar oynatıyorlar. Saraydaki kılıçları kullanıyorsunuz. Kafanızı bir deliğe sokuyorsunuz ve orada sanki kafanızda miğfer varmış gibi hissediyorsunuz. Kulağınıza savaş sesleri geliyor ve karşınızda savaş görüntüleri. Kısaca artık ortaçağda bir savaşın ortasındasınız. Kraliyet Hava Kuvvetleri’nin müzesi olan Royal Air Force Museum’da[4] da size sanal olarak uçak kullandırtıyorlar ve uçaklarla ilgili çeşitli oyunlar oynuyorsunuz. Hani meşhur bir Çinli’nin dediği gibi; bizi dâhil ediyorlar ve biz unutmuyoruz. Bunlar örneklerin bir kısmı tabiî ki. Her gittiğiniz yere dâhil olup geliyorsunuz.
Tarih Pazarlaması: Garip bir terim gibi olduğunun farkındayım ama “tarihin pazarlanması” dersek çok daha iyi olur sanırım. Bu konu aslında bambaşka bir yazıyı doldurur da taşırır. Ama kısaca yukarıda da bahsettiklerimiz düşünüldüğünde bu şekilde kafamıza yerleştirilen bir tarihi unutamayacağımız aşikardır.
İleride bununla ilgili bir yazı daha yazar mıyım bilmem ama ben yazmadan da sizlerden âcizane ricam tüm bunların bizim ülkemizde uygulanmış halini düşünmenizdir. Topkapı Sarayı’nda ne deneyimler yaşanır ama? Peki, yanından geçerken farkına bile varmadığımız yüzlerce yıllık eserler. Ya doğu ve batıdan esinlenmiş, ama kendine özgü bir gelenek oluşturmuş, hatta gelenekleri yöreye göre bile birbirinden güzel hale dönüşen Anadolu’m. Bir soru sorup baş ağrısı seansınızın sonuna gelmek istiyorum? Neden olmuyor, neden yapamıyoruz? Nasıl olmalı, nasıl yapmalıyız?Oh be! Dillendim, dinlendim.
[1] http://website.lineone.net/~sabharwal/eros.htm
[2] http://www.towerbridge.org.uk
[3] http://www.aboutbritain.com/TowerOfLondon.htm
[4] http://www.rafmuseum.org.uk/