Kulağa hoş geliyor değil mi? Peki
gerçekleşecek mi? Bu hayalin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini tahmin etmekten
veya bunun için çaba sarfetmekten önce Türkiye’nin bu organizasyon için gerekli
altyapı ve hazırlığını sorgulamamız daha doğru olur. Aslında hepsinden önce
cevaplamamız gereken, “Türkiye bu organizasyonu yapmalı mıdır, yaparsa kazançlı
çıkar mı?” sorusudur zannımca.
İslam ve Olimpiyat
Türkiye’nin bir Müslüman ülke olması
sebebiyle öncelikle İslam ve olimpiyat ilişkisinin incelenmesinde fayda var. Doğum
yeri Yunanistan olarak bilinen olimpiyatlar, Yunan kültürü ile birlikte pagan
ve çok tanrılı bir kültürden beslenir. Olimpiyatlardaki kullanılan bazı figürlerde de
bu kültürün izleri görülebilir. Bu da tek tanrılı ve muhafazakar bir yapıya
sahip İslam Kültürü açısından olimpiyatların kabullenilmesini zorlaştırmaktadır.
İslam Dünyası da Islamic Solidarity Games (İslam Birliği Oyunları) ve benzeri
spor organizasyonları ile alternatif geliştirmektedir. Bununla birlikte
olimpiyatlar ve olimpiyat komitesi ile İslam dünyası arasında yakınlaşma da
hızla artıyor. Londra 2012 bu noktada önemli bir kırılma noktası oldu. BBC’nin
internet sitesinde bile olimpiyatlarla ilgili karşınıza çıkan ilk fotoğrafın
bir İslam ülkesinin bayrağı olmasının tesadüf olmadığını düşünüyorum. Londra
2012’de Tunuslu bayan halterci Ghada Hassine, ilk kez
tayt ve başörtüsüyle podyuma çıkarak olimpiyatlar tarihine geçti. Suudi Arabistan bu seneki olimpiyatlarda
ilk kez bir bayan atletle katıldı. İslam dünyasının olimpiyatlara ısınma süreci
hızla ilerliyor. Bu ısınmada sıçrama taşı olması için tek bir adım kaldı:
Bir Müslüman Ev Sahibi
Bu konuda çalışma yapan Kasim Renderee çalışmasında aday olabilecek on
şehir belirlemiş: Doha, Kuveyt,
Dubai, Kahire, Rabat, Tunus, Almatı, Kuala Lumpur, Bakü ve İstanbul. Bunların
arasında favori olaraksa İstanbul’u tespit etmiş. Fakat en büyük engel olarak
terörü göstermiş. Bu engel olimpiyatla ilgili her platformda Türkiye’nin önüne
malesef çıkıyor. Bu konuda daha önce acı tecrübeler yaşayan olimpiyat komitesi
artık daha sağlamcı çalışıyor. Times’a göre ise Türkiye’deki en büyük sıkıntı
trafik ve halkın futboldan başka branşlara olan ilgisizliği. Trafiği bilmem ama
olimpiyatlara ev sahibi olursa hemen her branşa bir ilginin
oluşturulabileceğini düşünüyoum. Olimpiyatların uluslar arasılık ve
kucaklayıcılık özelliğini, hep bahsedilen olimpiyat ruhunu diri tutmak için bir
müslüman ülkede yapılması gereklidir.
İstanbul’da Olmalı Mı?
Uluslararası Olimpiyat Komitesi'nin olimpiyatlara talip ülkeler için
koyduğu kriterler vardır: Devlet desteği, altyapı, spor sahaları, iyi
planlanmış Olimpiyat köyü, çevresel şartlar ve etkiler, konaklama, ulaşım
planı, güvenlik, geçmiş organizasyon tecrübeleri, finans, projenin genel sağlamlığı.
Bu kriterleri yerine getirebileceğimizi düşünüyorsak “İstanbul olimpiyatları
alabilir mi?” sorusunun cevabını hemen hemen vermiş oluruz. Fakat “almalı mı?”
sorusunun cevabının vermek için bu kriterler yeterli olmaz. Çünkü olimpiyat
komitesi organizasyonun güzelliğine bakar, ülke için getirisine değil. Bizler
ilk önce fayda sağlayabileceğimize ve bunun için gerekli çalışmaları
yapabileceğimize inanmalıyız. İşte bunun için ülkeler olimpiyatlara ev
sahipliği yaparken belli amaçları vardır: Bunların başlıcaları olarak şehri
yeniden markalandırmak, mevcut marka değeri ve/veya bilinirliğini artırmak,
şehrin mimari yapılaşması ve yatırım alanları üzerinde köklü değişiklikler
yapmak, ileriye dönük turizm yatırımı yapmak sayılabilir. Örneğin Londra hem
yeniden markalama, hem de ileriye dönük turizm gelirini artırmayı
hedeflemektedir ve bununla ilgili hedeflerinin somut rakamlarını dahi
belirlemiştir. Bunlar planlanmazsa Yunanistan’da olduğu gibi spor kompleksleri
ve stadyumlarda oyunlar sonrasında otlar çıkmaya başlar. Oluşan borçları ödemek
için yıllarımızı vermek zorunda kalırız. Bu yüzden sonucunu iyi hesaplamamızda
fayda var.
Tarihten bir ders: Kleopatra Sütunları
Tarihte bizim için hep bir ders vardır. 1801 yılında Mısır Hidivi Kavalalı
Mehmet Ali Paşa, eski Mısır’dan kalan harabeleri İngiliz ve Fransız üst düzey
iki askerle birlikte gezerken Kleopatra Sütunları olarak bilinen kadim yekpare
iki sütundan birisini İngiltere’ye, birisini de Fransa’ya hediye etmiştir.
Osmanlı’dan bu denli pahalı ve önemli bir hediye almanın heyecanını yaşayan
Fransız ve İngilizler, her biri 250 ton ağırlığındaki hediyelerini ülkelerine
götürmek için çalışmalara başladılar. Sonuçta İngiltere sütunu taşıyamamakla
birlikte yapılan harcamalarla ekonomisini büyük zarara uğratmıştır.
Fransa’nınsa sütunu taşıması dört yılını almıştır ve yedi sene boyunca bütçe bu
yüzden açık vermiştir.
Pazarlamasız olmaz
Ülkeler için olimpiyat, sadece bir spor organizasyonundan ibaret değildir. Ülkemizde
hala değeri anlaşılamamış olan şehir ve ülke pazarlamasını bu organizasyonda
projenin ortasına koyup organizasyon buna şekillendirilmelidir. Yoksa Amerikan
filmlerinde evde verilmiş muhteşem bir partinin arkasından misafirleri
uğurladıktan sonra dönüp evin haline bakan ev sahiplerinin pişmanlığını yaşayabiliriz.
Bu pişmanlığı yaşamamak ve karşılığı alınamamış bir olimpiyat uğruna elimizde
“Kleopatra Sütunu’yla” kalmamak için her açıdan iyi hazırlanmalıyız.
Not: Yazıda kısmen Kasim Randeree’nin
International Journal of Islamic and Middle Eastern Finance
and Management dergisinde yayınlanan Islam and the Olympics: seeking
a host city in the Muslim World isimli makalesinden faydalanılmıştır.
Bu yazı www.eurovizyon.co.uk sitesinde 16.08.2012 tarihinde yayınlanmıştır.